Gülsen Solaker
Yerel seçimlere iki ay kala partilerin adayları, programları ve iş birliklerinin önümüzdeki günlerde netlik kazanması beklenirken, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin 14 Mayıs seçim yenilgisinin ardından çizdiği “dağınık” görünüm 31 Mart’ta sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağına dair tartışmalara yol açıyor.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yenilmesi ve parlamentoda da çoğunluğu Cumhur İttifakı’nın alması muhalefetteki Millet İttifakı’nı ve DEM Parti’yi derinden etkiledi. CHP’de ve DEM’de yönetim değişiklikleri yaşandı.
İYİ Parti ise Genel Başkan Meral Akşener ile yola devam ederken, sosyal demokrat ve liberal görüşteki üst düzey pek çok ismin ayrılmasının ardından rotasını daha milliyetçi bir çizgiye kaydırarak, iktidarla eskisi kadar karşı karşıya gelmemeye başladı.
Partilerin aday belirleme süreçleri tartışmalara da sahne oluyor. 31 Mart’a iki ay kala CHP’de belediye başkan adayları büyük oranda belirlenirken, bugün akşam saatlerinde düzenlenecek Parti Meclisi’nde geriye kalan adayların da büyük bölümünün belirlenebileceği geriye bazı yerlerin kalabileceği belirtiliyor. Siyasi partilerin aday listelerini teslim etmek için 20 Şubat’a kadar vakitleri olduğu için, CHP ile DEM Parti arasında bazı yerlerde iş birliği olasılıklarının kesinleşmesi için henüz vakit var.
CHP’de eski yerel seçimlerde de sıkça rastlandığı şekilde bir taraftan aday gösterilmeyenlerin şikayetleri, diğer tarafta eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin sürece dair eleştirileri sık sık haberlerde yer alıyor.
Bunlara ek olarak CHP’deki yeni yönetimin adaylık sürecini çok adil yürütemediği, seçmenin sesini her zaman dinlemediği yönünde de bazı eleştiriler yapılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun partideki ağırlığı da adaylık dengelerini etkileyen bir başka faktör olarak gösteriliyor.
CHP’de dengeler mi gözetiliyor?
Peki bazılarının “dağınıklık” olarak nitelendirdiği ve başta CHP’de su üstüne çıkan bu gelişmeler ve seçmen memnuniyetsizliği genel olarak Türkiye’deki tüm muhalefetin 14 Mayıs sonraki durumunu mu gösteriyor?
Sabancı Üniversitesinden Siyasal Bilimci Berk Esen, CHP’de Kılıçdaroğlu taraftarlarıyla onu değiştirmek isteyenler arasında bir kavganın yaşandığını ve kazanan değişimci grubun çok farklı kliklerin bir araya gelmesi sonucu oluştuğunu hatırlatıyor. Esen, “Dolayısıyla aday belirleme sürecinde benim gördüğüm bütün bu dengeler gözetiliyor. Bu bazen iyi sonuçlar getirebiliyor ama bazen de çok kötü aday tercihlerine de yol açabiliyor” değerlendirmesini yapıyor.
Hatay’da 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerindeki büyük yıkımın sorumlularından olarak görülen Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın yeniden aday gösterilmesi tepki çekerken, Tunç Soyer’in İzmir’de aday yapılmaması bazı kesimlerce Kılıçdaroğlu’na yakınlığı ile açıklanmıştı.
Kurultay’da verilmiş bazı sözlerin olabileceğini ve buna göre bir denge gözetilebileceğini de söyleyen Esen, CHP etrafında adaylarla ilgili dönen tartışmalarda birçok faktörün etkili olduğuna dikkat çekiyor:
“Tek bir faktörün rol oynadığını düşünmüyorum, birkaç şey üst üste binmiş durumda. Yani parti içi dengeler, seçim kazanabilme ihtimali olan adaylar gibi… Bir yandan denge siyaseti izlemek gerekiyor bir yandan da Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası alınacak olası bir kötü sonuç akabinde kurultay çağrısı yapacağı düşünülerek olağanüstü kurultaya gidilirse yönetimi destekleyecek bir takımın da gelmesi düşünülüyor.”
Toparlanamayan sadece CHP mi?
Peki diğer muhalefet partilerinde durum nasıl?
Muhalif seçmenin özellikle de sol muhalif seçmenin “her konuda dönüp baktığı ve bir şeyler beklediği” partinin CHP olduğuna işaret eden Esen, “Ama peki CHP toparlanamıyor da diğer sol partiler ya da İYİ Parti, Kürt siyasi hareketi toparlanabiliyor mu?” sorusunun önemli olduğuna vurgu yapıyor ve şöyle konuşuyor:
“Normal şartlarda iktisadi eşitsizliğin ve fakirliğin bu kadar arttığı, büyük şehirlerde barınma krizinin bu kadar ayyuka çıktığı ve CHP’nin de başarısız görüldüğü bir dönemde mesela Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) fırlaması lazım. Ama bunu da görmüyoruz. TİP de dönüp dolaşıp Kadıköy’den ya da Çankaya’dan oy alabiliyor. Yani burada CHP’yi de aşan yapısal sıkıntılar var.”
Siyasi sistemdeki yapısal sıkıntılar
Esen, kendisinin de CHP’ye eleştirel yaklaştığını ancak şu anda Türkiye siyasetinin içine düştüğü yapısal sıkıntıların CHP’nin ötesine geçen bir konu olduğunu söyleyerek, bu sıkıntıların bazılarını şöyle aktarıyor:
“Genel bir otoriterleşme, otoriterleşme nedeniyle siyasi katılımın düşmesi, muhalif seçmenlerin kendi günlük hayatlarına odaklanması ve çok fazla siyasete girmemesi, bunun sonucunda siyasetin daha profesyonel bir kitlenin eline kalması boyutları var. Siyasetteki otoriterleşmeyle birlikte muhalif olarak hâlâ direnebilen alanların; yani STK’lar, basın, belli oranda akademi ve tabii siyaset olabilir, daha örgütlü ve kaynak dağıtabilen aktörlerin eline kalması, onların da muhalefet içindeki müesses nizamı desteklemesi.”
Siyaset neden giderek profesyonelleşiyor?
Peki Türkiye’de siyaset yapma alanını daraltan sosyolojik nedenler neler?
Esen, Türkiye siyasetinin çok uzun süredir büyük kentlerdeki rantın dağıtılması üstüne kurulduğunu ve bunun 1980’lerden beri gelen bir süreç olduğunu söyleyerek, bu nedenle siyasetin “profesyonelleştiğini” belirtiyor:
“Çünkü müteahhitler, arsa spekülatörleri, inşaat şirketleri bir şekilde büyük şehirlerin hızlı büyüyen mahallelerindeki arazilere ulaşmak için siyasetçilerle, bürokratlarla yakın ilişki kuruyorlar ve bu yapıyı sadece AKP içinde değil, CHP içinde de kırmak kolay değil. Yerel yönetimlerle bu aktörler arasında kurulan karşılıklı çıkar sağlayan ilişkiler var. Dolayısıyla Türkiye siyasetine katılım biraz da bu nedenle azaldı.”
Yoksulluk ile mücadele çalışmalarıyla bilinen Hacer Foggo CHP’den İzmir’de bir ilçeden belediye başkan adaylığı beklerken aday gösterilmemiş ve bu tepki toplamıştı.
Türkiye’nin ciddi bir demografik dönüşümün arifesinde olduğunu da söyleyen Esen, ilk kez 1980’lerde yüzde 50 şehirleşme seviyesine ulaşıldığına, yani aslında Cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümünde toplumun ağırlıklı olarak kırsal bölgelerde ve küçük kasabalarda yaşadığına dikkat çekiyor.
“Ancak 1990’lardan sonra seçmenin çoğunluğu şehirlerde yaşamaya başladı ki aslında bu son 30 senelik hikayedir. Dolayısıyla siyaset hâlâ 70’lerde şehirlere göç etmiş insanların şehirlerde tutunabilmek için belli hemşerilik, etnik dayanışma ağları üzerine kurulmuş durumda. Bunu iyi değerlendiren siyasetçiler sadece AKP’de değil aynı zamanda CHP’de ve diğer partilerde çok etkin durumda.”
Esen, ama artık bu yapının sarsılmaya başladığını belirterek, “Çünkü 90’lar ve 2000’lerden farklı olarak nüfusun artık artan bir bölümü büyük şehirlerde doğdu ve bu saydığım ağlara girmeden de siyaset yapmak, iş ve eğitim imkanlarına sahip olmak istiyor” diye konuşuyor.
Peki 31 Mart seçimlerinin sonrasında Türkiye muhalefetini ne bekliyor olabilir?
Esen’e göre siyaset ciddi bir kırılmanın eşiğinde ve bunu şöyle açıklıyor:
“Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu, hatta Meral Akşener bunlar Soğuk Savaş dönemi siyasetçileri. 1970’lerde siyasi sosyalleşmelerini tamamlamış liderler ve seslendikleri kitle de artık çok eskide kaldı. Ama yeni neslin de siyasete girmesinin önünü kesiyorlar.”