Derleyen: Betül Topaklı / Milliyet.com.tr – Rüstem Paşa, tahmini olarak 1500 yılında Hırvat asıllı Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak Saraybosna yakınlarında bulunan Butmir adlı bir köyde doğdu. Genç yaşta İstanbul’a getirilip devşirildikten sonra Enderun’da eğitim gördü. Enderundan rikâb ağalığı ile çıktıktan sonra 1526 yılında Mohaç Muharebesi’ne silahdar olarak katıldı. Bu seferden döndükten sonra birinci imrahor (Padişahın atlarına bakmakla görevli olan saray görevlisi) görevine tayin edildi. Üstün yetenekleri dolayısıyla Kanuni Sultan Süleyman’ın gözüne girdi. Önce Diyarbakır Beylerbeyi oldu, sonra Anadolu Beylerbeyliği’ne nakledildi. Tam da bu sırada Topkapı Sarayı da Hürrem Sultan ve Şehzade Mustafa taraftarları olarak ikiye bölündü. Böylesi bir ortamda Hürrem Sultan kızı Mihrimah Sultan’ı, Rüstem Paşa ile evlendirmek istiyordu. Böylece damadı Rüstem’in daha da yükselmesini sağlayacak ve onun sayesinde kocası Kanunî Sultan Süleyman üzerindeki nüfuzunu daha da artıracaktı.
HAKKINDA CÜZZAMLI DİYE DEDİKODU ÇIKARDILAR
Ancak hiç kimse devşirme bir paşayı, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah’a yakıştırmıyordu. Evlenmemeleri için de Rüstem Paşa hakkında çeşitli dedikodular yaymaya başladılar. Yani rivayetlere göre Rüstem Paşa cüzzamlıydı. O dönemde cüzzam, deriyle sinirleri etkileyen, çaresi bulunmayan ve halk arasında bulaşıcı olduğuna inanılan beter bir hastalıktı. Bu hastalık, özellikle ellerde ve yüzde ciddi yaralara yol açıyor, etlerin çürüyüp dökülmesine neden olurdu.
“Zira ortaya çıkan bu dedikoduları yok etmenin tek ve basit bir yolu vardı. Rüstem Paşa’nın cüzzam hastası olup olmadığını anlamak için Sultan Süleyman, bir hekimbaşını Diyarbakır’a gönderdi. Hekimbaşı, Rüstem Paşa’nın vücudunda bit, pire gibi parazitlerin yaşayıp yaşamadığını kontrol ederek hastalığı teşhis edebileceğini önermişti. Çünkü cüzzam hastalarında bit görülmezdi.”
Çamaşırları incelendikten sonra Rüstem Paşa’nın elbiselerinde bit bulundu. Bu bit, Paşa’nın cüzzam hastası olmadığını kanıtladı ve bu durum da bir ömür ‘Kehle-i Ikbal’ yani ‘Bitin Şans Getirdiği Paşa’ olarak anılmasına sebep oldu.
ÖNCE DAMAT, SONRA SADRAZAM OLDU
Bunun üzerine Kanunî Sultan Süleyman, kızı Mihrimah Sultan ile Rüstem Paşa’nın Şehzade Cihangir ve Şehzade Bayezid’in sünnet düğünlerinde evleneceklerini ilan etti. 1539’da Mihrimah Sultan ile evlenip padişaha damat olan Rüstem Paşa, önce üçüncü vezirliğe, sonra ikinci vezirliğe ve nihayetinde de vezir-i azâmlığa yani sadrazamlığa yükseldi. Sonrasında ise sadece ‘damat’ sıfatıyla anılmaya başladı.
Osmanlı Devleti’nin “muhteşem” zamanlarında sadrazam olan Rüstem Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan ile yaptığı izdivaç, onun bir nevi “şansına” yorumladı. Üstelik bu şans, öyle sıradan bir şeyle gelen şanslardan değildi. Gömleğinde bulunan bir bitin kendisini sadrazam yaparak devletin de kaderini etkilediği düşünülüyordu. Peki ama nasıl?
“Osmanlı’nın en güçlü ikinci adamı konumuna gelen Rüstem Paşa, Hürrem Sultan ile birlikte amansız bir çabayla Şehzade Mustafa aleyhine işler gerçekleştirdi. Onun adına sahte mektuplar yazıp padişahı sürekli onun aleyhinde doldurdu. Bu çabaları sonucunda Kanunî Sultan Süleyman, öz oğlu şehzade Mustafa’yı 6 Ekim 1553’te Otağ-ı Hümâyu’nda boğdurarak öldürdü.”
DEVLETİN KADERİNİ NASIL DEĞİŞTİRDİ?
Osmanlı devlet adamlarının arasında en güçlülerinden biri olan Rüstem Paşa’nın, Sultan’ın oğlu Şehzade Mustafa’ya karşı doldurulmasında da büyük etkileri oldu. Aynı zamanda Paşa, devlet düzeninde zamanla önemli değişiklikler gerçekleştirdi. Fakat bu değişiklikler, rüşvetin artmasına sebep olarak devletin çöküş sürecini de hızlandırdı.
Rüstem Paşa, bu nedenle “Ebvab-i Rüşvet Fatihi” yani “Rüşvet Kapısını Fetheden” olarak da anılmaya başlandı. Bugün birçok tarihçiye göre Osmanlı Devleti’nin kaderi, Şehzade Mustafa öldürülmeseydi daha farklı ve aydınlık olabilirdi. İşte bu yüzden Rüstem Paşa’nın Mihrimah Sultan ile evliliği, bu kaderin büyük bir parçası oldu.